Avrupa’daki Kentlerin Büyümesinin Nedenleri ve Ekonomik Sonuçları

İdeal şehir; kanun, adalet, yaşam ve enerji, ekolojik harmoni, bilgi, şefkat, estetik ve güzelliğin, uyumun kenti olmalıdır. Böylece kent ve insan uyumu gerçekleşir. Kentlerimizi bu ilkelere göre şekillendirmek yaşanabilir bir ortam için birinci şarttır. Bu ideal kente ulaşmak ve bizim değerlerimizde yaşayan ilim kentini tekrar ayağa kaldırmak şarttır. Bunun için şu adımların atılması gerekir.

Kentleri yeniden inşa ederken, toplumun sosyal ahlakını açıklayarak ve dikkate alarak kurumları onun çevresinde inşa etmek lazımdır. Bizim en temel göstergemiz kardeşlik bilincimizdir. Bu bilinci hayatiye geçirmek kentlerimizde yaşanan birçok sosyal soruna ilaç olacaktır. Zaten toplum bunu aralarında işletmektedir. Burada en büyük görev sivil toplum kuruluşlarını yok sayan zihniyete düşmektedir. Artık bu zihniyet toplumuyla barışmalıdır. Kardeşliğin pekişmesi ve sosyal ahlakın gelişmesi için sivil toplum kuruluşlarına destek verilmelidir.

Kenti bir sosyal laboratuvar, mimarlık stüdyosu, filozof kitaplığı ve iş adam pazarı olarak bir araya toplamak için eğitimin yaygınlaştırılması lazımdır. Teoriyle-pratik eğitim hayatında birleştirilmelidir. Böylece kent-insan ilişkisi uyumlu hale gelecektir. Her branşta eğitim görenler çevrelerine faydalı olmak ve aksaklıkları düzeltmek için var oldukları bilincine varmalıdırlar. Gerçekte kent, bilginin kopmaz bir parçası ve aracı olacaktır.
İmajlar, hatıralar; doğal yapısı ve zenginliği ile kent toplumun anladığı şekliyle yaşama sanatını arttıracak şekilde kullanılmalıdır. Toplumun sahip olduğu değer ve imaj kentlere yansıtılmalıdır. Bunun için milli bir mimari benimsenmelidir.
Devletin yerel yönetimlere yetki aktarmasını bir an önce yapması lazımdır. Devletin her şeyi merkezden hallederim politikasını terk etmesi lazımdır. Devlet sadece organizatör olmalıdır.
Yerel yönetimler ise mahalle bilincini hayatiyete geçirecek önlemler almalıdır. İmar planlarını toplumun sahip olduğu değerleri göz önüne alarak yapmalıdır. Kentteki sosyal ve kültürel faaliyetleri gecekondu bölgelerine kadar yaymalıdır. Böylece oradaki insanların kentle daha çabuk uyumu sağlanmış olacaktır.

Ayrıca, toplumsal sorunların çözümünde dernek, vakıf, özel sektör gibi sivil aktörlerin yer alması sağlanmalıdır. Bu amaçla yerel yönetimlerle sivil örgütler iş birliği içine girmelidirler.
Aile bağını güçlendirici önlemler muhakkak alınmalıdır. Kent yerleşim yerleri tartışılırken kentlerin sahip olduğu kültür ve sanat değerleriyle bağı muhakkak olmalıdır.

Günümüzde, hızlı kentleşme neticesinde göçle gelen insanların kentlere uyumları aşamasında sivil toplum örgütleri toparlayıcı roller üstlenmektedir. Dolayısıyla bireylerin yanlış davranışlar içine girmelerini engellemektedir.
Son olarak, bir kentin ilim kenti, yaşanabilir kent olabilmesi ve kentlileşme sorunlarının oluşmaması için aydınların toplumun değer yargılarıyla ters düşmemesi ve çevresine değer verdiği bir yer alması gereklidir.

Bütün bu adımlar ideal bir ilim kenti için, kent-insan arasındaki uyumsuzluğun ortadan kalkması için atılması gereken adımlardır. Bu tedbirler ve politikalar sayesinde kent-insan ilişkileri dahilinde, insanların kentlere daha rahat bir şekilde uyum sağlayabilecekleri kanaatindeyiz. Çünkü kentsiz bir toplum gelişemez ve bu sebepten dolayı modernizmin kentlerimizde yaptığı tahribatın sebebi olan sanat ve ahlakı, dolayısıyla toplumun göz ardı eden yaklaşımını aşmamız gerekmektedir. Böylece insanlarımıza yaşanılabilir kentler meydana getirebiliriz.

Çağdaşlaşmak yüksek katlı bloklarda yaşamak değildir ve kentlerin sembolleri de bunlar değildir. Bu bizim en önemli sorunumuzdur. Dolayısıyla sürdürülebilir çözümler kendi öz değerlerimizde vardır.